Loading...

Dr. Deniz Şahin ile "50 Soruda Yaşamın Tarihi" Kitabı Üzerine

1. Nazım Hikmet Kitap Günleri kapsamında 22 Mayıs Pazar günü okuyucularıyla buluşan “50 Soruda Yaşanım Tarihi” isimli kitabın yazarı Dr. Deniz Şahin ile kitabı ve evrim teorisinin topluma ulaştırılması hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

1)Bilim Gelecek Dergisi’nin yaklaşık bir yıldır çıkardığı “50 Soruda…” kitap dizisinden sizin de bir kitabınız çıktı. Kitabın içeriğinden bahsedebilir misiniz?

Kitap ile ilgili ilk aklıma gelen özelliği aydınlık bir kitap olması. En azından benim amaçladığım, kitabın böyle bir kitap olarak kabul görmesi. Kitabın hemen başında önsözü okuduğunuzda kitabın bu yanını vurguladığımı görebilirsiniz. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dünyaya bakış açısı ve Uğur MUMCU’nun “Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” sözü ile başlamamın nedeni de herkesi bilinçli bir okuyucu olmaya ve bilimi takip etmeye davet ediyor olmamdır.

Kitabı en son gelişmelere göre hazırlamaya gayret ettim. Verilen her bilgi kaynaklara dayanıyor. Bilimselliğinin yanında, herkesin anlayabileceği, kolay okuyabileceği ve akıcı bir dile sahip olan bir kitap olmasıydı amacım. Umarım başarılı olmuşumdur.

Kitabın cevapladığı sorular her kişinin hayatının bir aşamasında mutlaka sorgulayacağı en temel sorulardan. Bir an durup düşündüğümüzde aklımıza gelebilecek türden sorular. Örneğin, Dünya nasıl meydana geldi? Ne zaman oluşmaya başladı? Canlılık ne zaman ortaya çıktı ve nasıl gelişti? Denizler, ormanlar, hayvanlar, hava ya da biz nasıl meydana geldik? Bu gibi temel sorular ve daha birçoğunu kitapta bulabilirsiniz. 

Bölümler halinde gidecek olursak; ilk olarak bilimsel yöntemin nasıl çalıştığı konusu yer alıyor. Böylece okuyucu için kitabın devamında konuları takip etmek daha kolaylaşıyor. Sayısız deneyden, verilerden bahsettiğimizde bu sonuçlara nasıl bir yolla ulaşıldığını, bu işin ciddi bir iş olduğunu bilmek gerekiyor. Kullanılan birçok terim (teori kelimesi gibi) günlük hayatımızda da kullanıldığından, bilimsel anlamlarının vurgulanması, oluşabilecek yanlış anlamaları engellemeyi amaçlıyor. 
 
Sonraki birkaç soruda ise yaşamın tanımı veriliyor. Organizmanın temel yapıtaşlarını ve organizasyon seviyelerini vererek yaşam üzerine olan bakış açımızı şekillendirmeyi amaçladım. Ayrıca burada, arsenik seven bakteriler sorusunda olduğu gibi, en son gelişmeler yaşamın bizim düşündüğümüzden çok farklı sınırlara ya da organizasyon yapısına ulaşabileceğini gösteriyor. İnsanların yaşamın güzelliğine ve sınırsızlığına biraz daha fazla saygı göstermesini istedim diyebilirim.

Canlıların sınıflandırılması kısmı ise sınıflandırma sistemlerinin tarihsel gelişimi ile başlıyor. Devamında gelen soruda dünya üzerindeki isimlendirilebilen tür sayısı ile ilgili ortaya konulan veriler ile farkında olmasak da milyonlarca farklı tür ile birlikte yaşadığımızı ve belki de bilmediğimiz çok daha fazla sayıda türün de bulunduğunu vurguluyorum. 

Sonraki kısım ise çok önemli bir konu üzerine. Bu bölümde mümkün olduğunca sade bir dille ancak söylenmesi gereken her şeyi söyleyerek evrim kuramını anlatmayı amaçladım. Evrimle ilgili o kadar yanlış bilgi var ki çevremizde dönüp dolaşan, tüm bu yanlışlıkların tek tek düzeltilmesi gerekiyor. Ülkemizde ilginç bir şekilde, maalesef, bilgi halka yayılmıyor. Eğitim sistemi bile güncel bilimsel gelişmeleri takip etmezken ya da en temel bilimsel kuram olan evrim kuramına bile uzak dururken, halkın bilgisizliğine de şaşırmamak gerekiyor tabi. Evrim yaşamın nasıl çeşitlendiğinin cevabıdır ve evrim kuramı da en temel kuramlardan biridir. 

Suyun yaşam için ne derece önemli olduğundan, evrende yaşamın ortaya çıkabileceği bölgelerden, NASA araştırma sonuçları gibi çok güncel ve bilimle ilgilenmeyen kişilerin bile ilgisini çeken konularla devam ediliyor.

Kitabın devamında ise yaşamın tarihinin daha net anlaşılabilmesi için kronolojik bir sıra takip ediliyor. Büyük patlama ile başlanıyor ve zamanda ilerleyerek Güneş Sistemi, Dünya ve Ay oluşturuluyor. Dünya okyanuslar ve atmosfer ile çevriliyor ve sonunda da yaşam ortaya çıkıyor. İlk canlılığın kademeli olarak ortaya çıkışı, yaygın olarak kabul gören bilimsel kuramlar verilerek anlatılıyor.  Zamanda ilerlenerek canlıların yayılışı ve çeşitlenişi, Kambriyen Patlaması, bitkilerin, dinozorların, memelilerin yayılmaları ile devam ediyor.

Son bölümler ise insanın milyonlarca yılı bulan evrimsel gelişim serüveni, teknolojinin ve yerleşik hayatın gelişmesi, dünyaya yayılması anlatılıyor. Bu yayılmanın sonucu olarak, var olan diğer türler üzerindeki yıkıcı etkimiz, yok olan türlerin sayısı ve ormanların durumu verilerek ortaya konuluyor. Sonsöz de, yaşamın güzelliği, insanın var olan milyonlarca türden birisi olduğu ve kendisini bir efendi olarak görmekten vazgeçmesi gerektiği vurgulanıyor.
 
2)Örgün eğitimde, dünyanın başlangıcından bugüne ve hatta insanlık tarihinden bile bahsedilmezken, tersine geçmiş rastgele olgular şeklinde nakledilirken sizin tarihselliğine vurgu yaptığınız “50 Soruda Yaşamın Tarihi” kitabınız bu noktada bir boşluğu dolduruyor gibi görünüyor. Kitap bu açıdan kullanılmaya da uygun mu? Bir ilköğretim veya lise öğrencisi okuyabilir mi?

Kitabı hazırlarken aklımda sürekli şu fikir vardı. Bu kitap bilimsel bir kitap olmalı ancak sadece bu işin içinde olanların anlayacağı türden bir kitap da olmamalı. Bu yüzden de mümkün olduğunca sade bir dille ve karmaşık bilimsel ifadeler kullanılmadan yazmaya özen gösterdim. İlköğretim öğrencisinden emekli bir vatandaşa kadar herkesin kitabı rahatça takip edebilmesini amaçladım. Kitapta verilen bilgiler oldukça temel ve güncel bilgiler. Ancak çeşitli nedenlerden ötürü eğitim sistemi olması gerektiği gibi değil. Bilimsel gelişmeler takip edilmediği gibi evrim kuramı gibi en temel kuramlar da reddediliyor. Bu yüzden kitabın ilköğretimde, lisede ve üniversitede ek kaynak olarak rahatça kullanılabileceğini düşünüyorum. Şimdiye kadar özellikle lise biyoloji öğretmenlerinden aldığım olumlu eleştiriler de bu düşüncemi destekliyor.

3)Aslında “50 Soruda…” dizisinin diğer kitapları ve Bilim Gelecek Dergisi, toplumda bilimsel bilginin bu kadar zayıf olmasına karşı etkili işler yapmaya uğraşan insanların toplandığı bir çevre, siz de bir süredir içinde yer alıyorsunuz. Evrim başlığında yapılan ve yapılmak istenen işlerden bahseder misiniz?

İnsanın kendini ifade edebilmesi, düşüncelerini gerçekleştirebilmesi için uygun bir ortamın oluşması gerekiyor. Bu ortam benim için dergi ile birlikte oluştu diyebilirim. Üç seneye yakın bir süredir Bilim ve Gelecek Dergisi ekibiyle tanışıyorum. Çalışanlar oldukça canayakın ve iş yapmak isteyen herkese kapıları açık. Benim de aradığım böyle bir fırsattı diyebilirim. Önce kısa yazılar yazarak başladım, zamanla yazılarım arttı ve şimdiki kitap dizisi projesine kadar geldik. Dergi yayınevinden çıkarılan “Harun Yahya Safsatası ve Evrim Gerçeği” kitabının bazı sorularını da cevaplama fırsatını buldum.

İki senedir de Bilim Gündemi bölümünü hazırlıyoruz. Bilimsel gelişmeleri takip ediyoruz ve önemli olduklarını düşündüklerimizi haberleştiriyoruz. Önce doktora ve yüksek lisans seviyesindeki arkadaşlarla beraber hazırladık ve yavaş yavaş da aramıza birçok lisans öğrencisi de katıldı. Şimdiki sayılara bakcak olursanız haberleri hazırlayanların büyük çoğunluğunun lisans öğrencisi olduklarını görebilirsiniz. Bunların önemli bir kısmı da birinci ve ikinci sınıf öğrencileri.

Dergi ile birlikte çalışan sayısız bilim insanı var. Tanınmış profesörlerden lisans öğrencilerine kadar birçok gönüllü işin bir yerinden tutarak derginin çıkarılmasını sağlamış oluyor. Bunun yanında, oldukça etkili ve yüksek katılımlı etkinlikler de düzenleniyor. Özellikle evrim kursları, çalıştaylar, konserler ile her eğitim seviyesindeki kişiye ulaşılarak evrim, evrim eğitiminin önemi, bilim insanı olmanın verdiği sorumluluklar anlatılıyor.

Evrim konusu en çok tartışılan konu olduğundan biraz öne çıksa da genel bir bilim düşmanlığından da bahsetmek mümkün. Bu, ilerlemeye, gelişmeye karşı bir direnç. Bunu fark ettiğinizde siz de bu direnci kırmak için bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Özellikle bilim ile doğrudan ilgili bölümlerden geliyorsanız sesinizi daha çok çıkarmak ve insanlara ulaştırmak istiyorsunuz. Sanırım insanların derginin çevresinde bir araya gelmesinin en önemli nedeni de bu.

Derginin hazırladığı “50 Soruda…” kitap dizisi çok önemli bir kaynak oluşturuyor. Kitapların konularına bakacak olursanız ne kadar geniş bir yelpazeyi kapsadığını görebilirsiniz. Evrim Kuramı, genetik, yaşam, büyük patlama, deprem, görelilik kuramları ve arkeoloji gibi en temel konular sade ancak bilimsel bir dille anlatılıyor. Bu kütüphane tamamlandığında, mutlaka edinmek isteyeceğiniz bir kaynak dizisini oluşturacak. 

4)Evrim teorisi ülkemizde çok tartışılan, sürekli gündemde olan bir konu. Bu konunun örgün eğitimde çok zayıf verildiğini biliyoruz. Hatta, biyoloji lisans eğitimi verilen bazı üniversitelerde öğretilmediğini dahi görüyoruz. Bu ve başka birçok olumsuz gelişmeye karşı neler yapılıyor ya da yapılabilir? Bu konuda resmi kanalların bu kadar geriye çekilişinin sebebi nedir sizce?

Bu sadece evrime karşı bir karşı duruş değil. Önceden söylediğim gibi, bilime ve ilerlemeye karşı bir duruş. Tam da Mustafa Kemal Atatürk’ün bize gösterdiği yönün tersine doğru gitmeye çalışan bir kafa yapısı bu. Tabi evrim kuramı üzerinde tartışmalar yoğunlaşmış durumda. Kitapta da verildiği gibi, evrim kuramı binlerce bilimsel kanıt ile desteklenen en temel kuramlardan birisidir. Eğitimin bilimsel temele dayandırıldığı, safsatalardan ayrı tutulduğu ülkelerde evrim kuramının kabul görme oranının ne kadar yüksek olduğunu görebilirsiniz. Bunun yanında bizim gibi modern ve bilimsel bir eğitim sistemi kuramamış ülkelerde ise, bilimin en temel kuramı olan ve bilim insanlarının üzerinde hemfikir oldukları evrim kuramı bile yasaklı bir konu haline gelebiliyor. Evrim kuramını savunanlar hemen karşı saldırıya uğruyorlar hatta ilköğretim öğretmenleri bu konudan bahsettikleri için soruşturmalara maruz kalıyorlar. 

Temel eksikliklerden söz edilebilir. Örneğin, hükümetlerin ya da dönemin bakanlarının, müdürlerinin görevlerini yerine getirmedikleri ya da bilim karşıtı gruplara göz yumdukları söylenebilir. Ancak ben daha önemli bir konunun üzerinde durmak istiyorum. Bilim insanı olmak sadece günlük deneylerini yaparak, kendi projelerini gerçekleştirmek, bunun sonucunda da kadrolar almak değildir. Bu işi yapıyor olmak diğer işlerden farklı bir durum. Sorumluluğu ile birlikte gelen bir iş. Her bilim insanı edindiği bilgiyi çevresine yaymakla yükümlüdür. Bir yerde bilimin karşısında bir oluşum var ise bilim insanı kimseye danışmadan kendi sorumluluğu gereği sesini çıkarmak, gerekirse bağlı olduğu kurumda organizasyona giderek tepki vermek zorundadır. Tek tek kurumların sorumluğu büyük olsa da, daha önemli sorumluluk bizzat her bir bilim insanına aittir. 

Resmi kanalların bu kadar geriye çekilişinin birçok farklı nedeni olabilir. Çıkar ilişkileri, yanlış bilgilendirme, görevini yapmayan sorumlular ve tabi ki ilerlemeye ve bilime karşı duyulan garip bir nefret duygusu ilk aklıma gelenler. Ancak resmi kanalların görevini yerine getirmiyor oluşu, her bir bilim insanının sorumluluğunu azaltmaz, aksine arttırır. 

5)Çeşitli evrim grupları var ve siz de üniversitenin yoğunluğuna rağmen bunların bazılarına katkı koyuyorsunuz. Bunlardan bahsedebilir misiniz?

İlk aklıma gelen tabi ki Evrim Çalışkanları grubu. Bu grupta birçok biyolog, eğitimci, çevirmen, bilgisayar uzmanı arkadaş özveriyle çalışıyor. Evrim konusunda aklınıza gelebilecek her türlü soruya cevap bulabileceğiniz bir site olan “Understanding Evolution” sitesi Berkeley Üniversitesi’ne bağlı bir site ve oldukça profesyonelce hazırlanan ve sürekli olarak da yeniliklere göre güncellenen bir site. Yaklaşık iki sene kadar önce Evrim Çalışkanları grubu bu siteyi Türkçe’ye çevirerek www.evrimianlamak.org sitesini oluşturdu. Bunun oldukça uzun ve emek isteyen bir proje olduğunu hatırlıyorum. Grup üyeleri etkili bir şekilde organize oldular ve ortaya çok değerli bir kaynak site çıkarılmış oldu. Grubun blog adresi olan “evrimcaliskanlari.org” da kaynak olarak kullanabileceğiniz, güncel bilimsel gelişmeleri takip edebileceğiniz bir site. Yine grup üyeleriyle birçok sunumda, çalıştayda karşılaşabilirsiniz.

Bilim ve Gelecek Dergisi ekibi ve gönüllülerinden de bahsetmeden olmayacaktır. Dergide evrim konusu sürekli olarak gündemde tutulmaktadır. Birçok kapak doğrudan evrim üzerine oluşturulmuştur. Yine birçok etkinlik ile evrim kuramı halka anlatılmaya çalışılmaktadır.  

Üniversite Konseyleri Derneği de etkin şekilde çalışıyor. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu geniş katılımla gerçekleştirilen bir organizasyon ve bu sene üçüncüsü düzenleniyor. 2009 yılında gerçekleştirilen ikinci sempozyuma katılma şansım olmuştu. Konuşmaların çok kaliteli olduğunu ve ilgi çektiğini hatırlıyorum. Katılımcılar arasında yurtdışından ünlü evrimci Douglas Futuyma’nın ismi de ilk aklıma gelen isim. 
      
6)Siz, üniversitede doğrudan evrim teorisinin mekanizmaları üzerine bir çalışma yürütmüyorsunuz. Peki, çalışmalarınızın evrimle ilişkisi var mı ya da çalışmalarınıza evrim teorisinin yararı var mı?

Benim yüksek lisans ve doktora süresince çalıştığım konu Moleküler Biyobenzetim olarak adlandırılıyor. Her konunun temelinde olduğu gibi bu konunun temelini de evrim oluşturuyor. Bizim ilk çıkış noktamız doğayı gözlemlemek. Organizmalarda meydana gelen ve organizma için fonksiyonel olan sistemleri gözlemliyoruz ve benzerlerini oluşturmaya çalışıyoruz. Canlılarda evrimsel süreç sonunda milyonlarca yılda oluşan özelliği biz laboratuvar ortamında elde etmeye çalışıyoruz. İnorganik yüzeylere bağlanan kısa peptidler bizim doğrudan çalıştığımız konu. Canlılar inorganik yüzeye bağlanabilen proteinleri sayesinde birçok yararlı fonksiyon oluşturabiliyorlar. Biz de seçtiğimiz altın, silika, gümüş gibi bilimde uygulama alanı geniş olan malzemelere bağlanacak kısa peptitler seçiyoruz. Bu seçimi gerçekleştirirken de temelde faj gösterim yöntemi adı verilen bir teknik kullanıyoruz. Bu yöntemde inorganik yüzeye 1012 civarında farklı kombinasyona sahip peptid kütüphanesi gönderiliyor ve çeşitli yıkamalar sonucu bağlanmayanlar elenirken iyi bağlananlar yüzeyde kalıyor. Sonraki aşamada ise yüzeyde bağlı bulunan peptidler yüzeyden toplanarak yeni bir yüzeye aktarılıyor ve daha yoğun yıkama gerçekleştiriliyor. Bu şekilde her aşama sonunda yüzeye iyi bağlananlar seçilirken, bağlanamayanlar eleniyor. Son aşamada elimizde kalan 10-50 peptid ise 1012 diziden sona kalan seçilmiş diziler. Bu sistem tam da evrimin doğada uyguladığı seçilimi hatırlatıyor. Yaptığınız proje ne ile ilgili olursa olsun, temelinde evrimin kurallarının yer aldığını görebilirsiniz diye düşünüyorum.    

Deniz Şahin Kimdir?: Genç bilim insanı 2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden mezun oldu. 2002’de Londra Westminister Üniversitesi’nde kısa dönem araştırmacı olarak çalıştı. Ardından İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan Şahin aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 

Deniz Şahin, “Harun Yahya Safsatası ve Evrim Gerçeği” kitabının yazarlarındandır. Bir Evrim Çalışkanı olan Şahin, “Evrimi Anlamak” sitesinin oluşturulma sürecinin içinde yer almıştır. 2009 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen II. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu Düzenleme Kurulu’nda görev üstlenmiştir. Ayrıca, Bilim ve Gelecek Dergisi’nin düzenli yazarları arasındadır.