Loading...

Bilimden kaçış çağında evrimi savunmak

Bu yazı Eleştirel Pedagoji Dergisi'nin 20. sayısında yayınlanmıştır.
Zelal Özgür Durmuş (Marmara Üniversitesi)

Sorgulanmayan ve olduğu gibi kabul edilen dini bilgi ile maddi süreçlere dayalı açıklamalar üzerine kurulu bilim arasındaki tezatlık kadim bir ilişkidir. Özellikle son iki yüz yıldır bilimsel bilgi, dogmatik bilgiden daha açıklayıcı olması ve aynı zamanda toplumsal mücadeleler nedeniyle daha fazla öne çıkmıştır.

Bilimsel devrimler dönemi hem bilimin toplumsal faydalarının hem de bilim yoluyla anlamanın ve anlamlandırmanın yaygınlaşmasına sebep olurken; piyasa hâkimiyetinin arttığı günümüzde ise bilim salt faydaya, o da giderek neredeyse sadece kâr getirecek faydaya, indirgenmektedir. Bu pratiğin düşünsel alana yansımaları, bilimi, bilmenin birçok yolundan biri olarak tarif etmek ve bilimin, gerçekle örtüşmesine değil kurgusal yönüne ve işlevselliğine vurgu yapmak biçiminde olmaktadır ; güncel eğitim müfredatlarını bu görüş şekillendirmektedir. Dolayısıyla yeni TÜBİTAK Başkanı’nın “füze ve uçak” yapımına odaklanıp bilimsel bir bilgiyi “evrim kuramına inanlar ve inanmayanlar” ekseninde değerlendirmesi acı ama bu sürecin doğal bir sonucudur .

Olguların oluş ve işleyiş süreçlerine dair soyutlamayı anlamlı görmeyen siyasi iktidar temel bilimler alanında araştırma yapmaktan vazgeçmektedir. Bu durum, ülkenin bilgiyi dışarıdan satın almasına sebep olurken üniversiteleri de tekno-kentlere, şirket araştırma gruplarına, patentli doçentlere haiz bir yer haline getirmekte ve bilim insanlarının, öğrencilerin üretebileceği düşünsel zenginliğe ket vurucu koşullara sebep olmaktadır. Ayrıca bu düşünce dizgesine sahip bir iktidar füze, uçak gibi şeylerin yapımının ne tür bir kamusal ihtiyaca denk düştüğünü araştırmayacak, sadece ne kadar kazanabileceğine odaklanacaktır.

Tüm bunlardan dolayı Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD), bilime sahip çıkmakla piyasalaşmaya karşı durmanın birlikte yürümesi gerektiğini düşünmektedir. Fakat bu yazının üzerine eğileceği konu “evrim kuramının neden savunulması gerektiği” olacaktır.

ÜKD evrimi neden savunuyor?
ÜKD üniversitelerin aydınlanma yuvası haline gelmesi ve toplumsal ilerleme için bilimsel düşünceyi yaygınlaştırma faaliyetlerini ve her türlü gericiliğe karşı bilimin savunulmasını derneğin temel amaçlarından birisi olarak belirlemiştir . Bilimsel bir kuram olan evrim kuramına da ısrarla sahip çıkmaktadır. Çünkü insanın kökenine dair söyledikleriyle, tarihselci bir bakış kazandırması ve değişimin yaratabileceği olasılıkların zenginliğini göstermesi sebebiyle kuram sürekli saldırıya uğramaktadır. Dolayısıyla evrim çalışmaları ÜKD’nin temel etkinliklerinden biri haline gelmiştir. Bu süreç, bir yandan evrim kuramını bilimsel çerçevede topluma taşıyarak, diğer yandan siyasi iktidarın bilim karşıtı adımlarına karşı mücadele ederek yürütülmektedir. 

Derneğimiz kurulduğu 2005 yılında evrimden bahseden öğretmenlere arka arkaya açılan soruşturmalara karşı "Geleceğimizi Ortaçağ Karanlığına Teslim Etmeyeceğiz" başlıklı bir imza kampanyası başlatmıştır. Binin üzerinde akademisyenin imzaladığı metinin akabinde Milli Eğitim Bakanlığı'na evrim kuramının, fen ve biyoloji öğretim programında bilimsel temelde ele alınarak yer verilmesini talep eden bir dillekçe sunmuştur. Bakanlığın cevabı ise "programımız yeterince iyidir" mealinde olmuştur .

ÜKD siyasi iktidarın bilimsellikten uzak toplum inşasını kabullenmemiş ve daha sonra süreklileşecek Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyum'larının ilkini 2006 yılında gerçekleştirmiştir. Bu dönemde derneğimiz, alanda çalışan akademisyenlerle birlikte Evrim Sürüyor Çalışma Grubu'nu kurmuş, birçok farklı kesimden insanın katılabildiği üniversite dışı paneller ve evrim kuramının örgün eğitimdeki öğretimini güçlendirmek için öğretmenlere yönelik çalıştaylar düzenlemiştir. Düzenlenen onlarca etkinlikte görülen en temel şey, evrim kuramının, aşağıda sıraladığımız birçok yolla topluma yoğun bir dezenformasyon ve sansüre maruz kalarak ulaştığıdır.

Bilimsel bir kurama karşı durmanın ya da "inanmamanın" kuşkusuz bireysel sebepleri olabilir fakat bu karşıtlığın bilim dünyası dışından, sistemli ve örgütlü bir şekilde yapılması salt kurama ikna olmamakla açıklanamaz. Zaten resmi ya da "sivil" kanallardan yürütülen karşıtlıkların, herhangi bir bilimsel açıklamayı anlamaya çalışıp benzer şekilde bilimsel cepheden karşı argüman ürettikleri görülmemektedir. Tersine yaygın bir şekilde toplumun ussal olandan uzaklaşmasına, kalıplaşmış düşüncelere gömülmesine ve kanıt arama ihtiyacı hissetmemesine yol açacak fikircikler yumağı oluşturulmakta; bu kirliliğin topluma sinmesi için çeşitli mekanizmalar işletilmektedir.

Kapitalist sistemin sürdüğü tüm coğrafyalarda siyasi iktidar, en çok egemen sınıfın güncel istek ve ihtiyaçlarını temsil edecek, bu ihtiyaçların gerekliliğini tüm topluma kabul ettirmeye uğraşacak ve elindeki tüm aygıtları bu yönde bir biçimlendirme için kullanacaktır . Bilim öğretimi de, evrim öğretimi de toplumun biçimlendirilmesinde merkezi bir rolü olan eğitim sisteminin bir parçası olarak, parçası olduğu resmin tonlarını taşıyacaktır. Tabii ki büyük resmi oluşturan toplumsal mücadele içindeki sınıfların durumudur ve ÜKD bu mücadelede kendini bir tarafa ait görmektedir.

Evrim karşıtlığının 30 yılı...
Türkiye siyasi tarihine baktığımızda evrim kuramı, gerek tekil özneler gerek siyasi iktidarlar için ilericilik-gericilik ayırımında turnusol kâğıdı gibidir. Toplumsal mücadelelerin ve ilericiliğin yükseldiği dönemlerde evrim kuramı öğretilmekte, gericiliğin yükseldiği dönemde evrim kuramı öğretimi sakatlanmaktadır. Gericiliğin darbeyle yükselişe geçirildiği 12 Eylül 1980 ile birlikte fen derslerinde evrim karşıtlığı resmi politika haline getirilmiştir.

Darbe ideolojisi Türk–İslam Sentezi ile oluşturulurken bunun biyolojiye düşen payı “evrim kuramının bilim dünyasında tartışmalı bir yerde durduğu” iddiası olmuştur. 1985 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in yürütücülüğüyle biyoloji öğretim programı değişmiş ve derslerde evrim öğretiminin içeriği azaltılıp yerine “bilimsel” yaratılış görüşü eklenmiştir. Bilimsel yaratılışçılık iddiası için MEB Yaratılış Araştırmaları Enstitüsü'nün (Institute of Creation Research - ICR) yayınlarını çevirmiş ve bu kitapları öğretmenlere göndermiştir. Aynı Enstitü 1990’lı yılların başında Adnan Oktar’ın yöneticisi olduğu Bilim Araştırma Vakfı ile ilişki kurmuş ve okul önlerinde “Evrim Aldatmacası” kitapları dağıtılmaya başlanmıştır .

AKP’li yıllar ise, yine biyoloji öğretim programı içeriğine müdahale edildiği ama farklı olarak artık evrim kuramını anlatan öğretmenlerin soruşturmaya uğradığı, devletin resmi bilim kurumu TÜBİTAK'ın dergisinin sansürlendiği, evrim çalışanların proje desteği alamadığı bir dönem olmaktadır. Aynı dönemde evrim karşıtlığının "sivil" üsleniciliğini ise Adnan Oktar ve ekibi, kara propagandayla devam ettirmektedir. Ekip siyasi iktidar tarafından gördüğü destek sayesinde bugün sahte fosil sergilerini, idareci kadrolar tarafından hiç sorgulanmadan ve hatta memnuniyetle, liselerde ve üniversitelerde açabilmektedir.

Mevcut iktidarın bilime itibar ettiğini düşünmemiz için hiçbir neden yoktur. Aksine gündelik hayatın topyekun dinselleşmesi amaçlanmakta; ölçek, insanların yaratıcının varlığına inanmalarının ötesinde tüm yaşamlarını kadere boyun eğerek, en ufacık bir sorgulama yapmayarak ve çay demlemeden depreme kadar her şeyde bir hikmet arayarak sürdürmeleri biçimde tanımlanmaktadır. Bu amacı başbakan "isyankâr nesil değil dindar nesil yetiştireceğiz" şeklinde açıkça beyan etmiştir.

ÜKD, yeni nesli yetiştirme buyruğundan kendi payına biat eden değil, bilimsel düşünebilen bir toplum görevini çıkarmıştır; dolayısıyla evrim kuramını anlatmaya devam edecektir. Çünkü evrim kuramını savunmak bugünün Türkiyesi’nde bilimi, rasyonel olanı savunmanın kendisi olmuş ve bu nedenle ilerici olan insanın sorumluluğu haline gelmiştir.

Evrim ne işe yarar?
Bir kuram olarak evrimi anlamanın bilime ve insanlığa katkısı nedir? Bu noktayı bir miktar açabiliriz.

Bilimsel yaklaşım için evrim kuramı

Bilim maddi süreçleri inceler, gözlenebilir ve sınanabilir olguları açıklar, birbirini tetikleyen ilişkiler bütününü ortaya çıkarır. Evrim kuramı da bu zeminden hareket ederek biyolojik olguları açıklar ki evrim kuramı olmaksızın bu olgular boşlukta, bağlantısız kalmaktadır. 

Evrim kuramının bir anlamda değişerek türeme manasına geldiğini söyleyebiliriz. Makroevrim, yerkürenin ve dünya ikliminin makro değişimlerine paralel canlı türlerin bazılarının yok olduğu bazı türlerin ise birçok yeni türe atalık ettiğini gösteren delillere dayanmaktadır. Mikroevrim ise, mikroorganizmaların genetik materyalinin bazı moleküler mekanizmalarla değiştiği (mutasyona uğradığı) ve bu sebeple mikroorganizma kaynaklı hastalıklara karşı üretilen ilaçların kısa bir sürede işlevsizleşebildiği gözlemleriyle kanıtlanmaktadır.  

Fakat bir kez maddi zemini arayışı bırakıldığında aşağıdaki safsatalara ulaşmak zor olmayacaktır.
“Kaldırma kuvveti, yer çekimi kuvveti gibi doğada var olduğunu sandığımız kuvvetlerse, bu düzenli yaratılmayı bizim isimlendirmemizden başka bir şey değildir.
Zaten eğer maddesel boyutta düşünülürse, tonlarca ağırlıktaki bir metal yığını olan geminin suyun üzerinde durması ya da bir et parçası olan bir kuşun havada kolaylıkla süzülmesi, normal karşılanabilecek olaylar değildir. Bunları sürekli gördüğümüz ve 'suyun kaldırma kuvveti' ya da 'aerodinamik' gibi kavramları duymaya alıştığımız için, bu tür olayları normal karşılarız. Ancak bu önyargıdan uzak olan, örneğin hayatında ilk kez bir gemi ya da kuş gören bir insan, söz konusu cisimlerin nasıl olup da suda ya da havada kalabildiklerine şaşıracaktır.” 

Oysa bilimsel bilgiler bize, maddenin içsel doğasının bugünkü evreni ve yaşamı ortaya çıkarabilecek potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.  

Biyolojik bütünlük için evrim kuramı

Evrim kuramı hem temel biyoloji sorularını cevaplamakta, hem de Darwin'den sonra gelişen 100 yıllık bilimsel birikimi kendi çerçevesi içine dâhil edebilmekte ve bu bulguların birbiriyle ilişkilendirilebilmesini sağlamaktadır. Yaşamın milyonlarca türe ulaşan çeşitliliği, canlılar arasındaki yapısal (moleküler, anatomik, embriyolojik, kimyasal) benzerlikleri, genetik materyalin (DNA, nadiren RNA) sürekli değişen dinamik yapısı, genetik materyalin nesilden nesile aktarımı ve karakterlerin kalıtımı vb. örnekler ancak evrim kuramıyla bir bütünlüğe oturup açıklanabilmektedir. 

Tarihsel bir bakış için evrim kuramı

Evrenin bir tarihi vardır, dünyanın da, yaşamın da. Bu tarihler hem belli yasalara oturur hem de kendi özgünlüklerini yaratır. Örneğin dünyada yaşamın varlığına dair bulunan en eski tek hücreli mikrofosiller yaklaşık 3,5 milyar yıl, atmosferde oksijen birikmesiyle ortaya çıkan oksijen kullanan organizmalar 2,5 milyar yıl, ayaklı balık "Tiktaalik" 375 milyon yıl, erken insansılardan "Lucy" 4 milyon yıl yaşındadır . Bu tarihsel akış çevresel koşulların, biyolojik alt yapının olgunlaşmasıyla şekillenir. Yani, omurgalıların karaya çıkış tarihinden önceye denk düşen dinozor fosillerine ya da tek hücreli canlıların sulardaki hâkimiyet döneminde yaşamış bir insan fosiline rastlayamamaktayız ve bunu evrim kuramı da bize söylemektedir. 

Yaşamın tarihi bize canlılığın birikim ve sıçramalarla ilerlediğini göstermekte, benzer özellikleri insanlık tarihi içinde ifade edebilmekteyiz. İnsanoğlu nesnel koşulların birikimiyle içinde bulunduğu nesnelliği değiştirebilmekte, bir sıçrama yaratabilmektedir. İşte tam bu yapı döngüsel tarih yaklaşımının gericilik olduğunu söylemektedir. Tarihin tekerrür ettiğini, insanın asr-ı saadet zamanına dönmesi gerektiğini yahut ilk günden beri aynı modernlikle var olduğunu iddia etmek gayri bilimsel olacaktır.

İnsanı tanımlarken evrim kuramı

Kuram, insanın varoluşunu maddi zemine taşımakta ve biyolojisinin milyarlarca yıllık evrimin ürünü olduğunu göstermektedir. İnsanın, insanlaşması sağlayan son 100 bin yıllık kültürel gelişimi bir kenara ayırırsak, kendisini doğanın bir ürünü olarak algılaması ciddi bir düşünsel sıçrama yaratacaktır. Bu kavrayış insanın doğaya ve diğer insanlara yaklaşımını derinden değiştirecek, evrene, nicel ve nitel değişimlerin birbirini doğurduğu zamansal bir akış perspektifiyle bakılabilecektir. Nihayetinde, dünya merkezli evren fikri gibi insan merkezli dünya fikri de yıkılacak ve doğaya yanlış yakıştırılan “mükemmel amaçlı işleyiş” nitelemesi de zorunlu olarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacaktır.

 

KAYNAKLAR:
  Lederman, N.G. (2007), Nature of Science: Past, Present and Future, Handbook of Research on Science Education (831-879). London: Lawrence Erlbaum Associates..
  soL, TÜBİTAK, bilim insanlarını Acun ile "meşhur edecek", http://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/tubitak-bilim-insanlarini-acun-ile-meshur-edecek-haberi-50523 (Erişim tarihi:15 Şubat 2012)
  Üniversite Konseyleri Derneği, Derneğin Amacı, http://universitekonseyleri.org/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=10&Itemid=15 , (Erişim tarihi:15 Şubat 2012)
  Genç, Ö. (Ed.). (2006), Ek: Evrim Dilekçe ve İmza Metinleri ile Bakanlık Yanıtı, Evrim, Bilim ve Eğitim (301-309). İstanbul:  Nazım Kitaplığı.
  Althusser, L. (2006) İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Alp Tümertekin (Çev.). İstanbul: İthaki
  Kence, A. (2010), Darwin Yılında Türkiye’de Biyoloji ve Evrim Eğitimi, Bilim İnsanlarımız Darwin’i Selamlarken (229-233).  İstanbul: Yazılama.
  Radikal, Dindar değil akılsız nesilden korkarım, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1078073&Yazar=EZGI-BASARAN&CategoryID=98 (Erişim tarihi:15 Şubat 2012)
  Yahya, H. (?)., Materyalizmin Sonu, http://www.scribd.com/doc/8165928/5/MADDEN%E2%80%B9N-ARDINDAK%E2%80%B9-SIR (Erişim tarihi:15 Şubat 2012)
  Evrimi Anlamak, Yaşamın tarihinden önemli olaylar,  http://evrimianlamak.org/e/Evrim101:Ya%C5%9Fam%C4%B1n_tarihinden_%C3%B6nemli_olaylar (Erişim tarihi: 15 Şubat 2012)